27 Kasım 2011 Pazar

Merneptah Steli




kralı Merneptah (iktidar:M.Ö. 1213 - M.Ö. 1203) tarafından yazdırılan ve arka yüzündeki granit stelin kral III. Amenhotep tarafından diktirildiği steldir. 1896'da, Mısır'ın Teb şehrinde Flinders Petrie tarafından keşfedilmiştir.
Bu stel, "İsrir" (yani "İsrail")'den bahseden tek Antik Mısır belgesi olması sebebiyle ün kazandı. Bu ayrıca, İsrailoğullarının varlığından bahseden en eski bulgudur.[1] Bu sebeple, çoğu uzman bu stel için "İsrail steli" de demektedir.
İsrail ve Kenan'dan bahsedilen yerler az olmakla birlikte genelde Merneptah'nın Libyalılara karşı yaptığı seferden söz edilir.

Hititler

 
Anadolu Yarımadası'nın bugün için bilinen en eski adı Hattuşaş Ülkesi idi ve bu topraklar 1500 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak bilindi.[1] Bu ad o kadar yerleşmişti ki Anadolu'yu istila eden Hititler bile yeni yurtlarından söz ederken Hatti Ülkesi deyimini kullanmışlardır. Oysa sonradan yine tabletlerden öğrenildiğine göre, söz konusu Hind-Avrupalı halk kendini Nesice konuşan Nesililer olarak anıyordu.[2] Ancak Hitit biçimindeki adlandırma, Eskiçağ tarihi çevrelerinde yayıldığı için onu değiştirmek güç olurdu. Zaten filologlar söz konusu Hind-Avrupalı kavim için Hatti sözcüğünü olduğu gibi almayıp, onun Ahd-i Atik'de zikredilen "Heth" ve "Hittim" şeklinden esinlenerek Almanca Die Hethiter, İngilizce The Hittites, Fransızca Les Hittites ve İtalyanca Gli Ittiti deyimlerini üretmişlerdir. Türkçe'de ise önceleri Eti sözcüğü kullanıldı, şimdi ise Hitit deyimi yerleşmiştir[3].
Anadolu'ya geliş yönleri arasında, Kafkasya üzerinden, Çanakkale Boğazı'ndan ya da Karadeniz'den olmalıdır. En genel kabul gören görüş, Kafkasya üzerinden Anadolu'ya indikleri yönündedir. Tarihteki ilk kralları Kuşşara kralı LeonUgur'dır. İlk yerleşim yerleri ise Hattuşaş'dır. Pithana'nın oğlu Anitta zamanında başkentleri Neşa (Kaniş-Kültepe) olmuştur. Anitta, Hitit krallığının başkenti olan Hattuşaş'ı (Boğazköy), çok büyük hazineleri olduğunu tahmin ederek kuşatmış fakat şehirde herhangi bir şey bulamayınca kızarak şehri tamamen yakıp yıkmış ve ünlü lanetini savurmuştur: “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuşaş’ı yeniden iskan ederse gökyüzünün (Fırtına Tanrısı’nın) laneti üzerinde olsun." Daha sonra Anitta'nın soyundan gelen torunu Hattuşaş'ı bu kez Hitit krallığının başkenti yapacak ve kendisine de "Hattuşili" adını verecektir. Hattuşaş Antik Kalıntıları bugün UNESCO'nun Dünya Kültür Mirasları listesinde yer almaktadır. Hititler yerli halkın ekonomik ve kültürel etkilerinden etkilenerek dil ve dinlerini benimsemiş ve ırklarını Hatti ırkının içinde eritmişlerdir.
Hititler, Asurluların Anadolu’ dan çıkmak zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolu’nun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devleti’ni kurmuşlardır. Bu devletin kurucusu Labarna‘dır. Başkenti ise Hattuşaş’ dır. (Boğazköy). Hitit tarihi MÖ 1650 - MÖ 1450 Eski Krallık Devri ve MÖ 1450 - MÖ 1200 İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hitit Devleti'nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamya'lı unsurlar kaybolarak, Anadolu'nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır. Aslında Hattiler'e ait olmasına rağmen Hitit Güneş Kursu olarak anılan törensel nesne, Hititlerin sembolü kabul edilir.

Zeus Heykeli

u
Philippe Galle'nin Maarten van s heykeli MÖ 450 yılında Yunanistan'daki Olimpos'ta (Olympia) yapıldı.[1] Heykel, Yunanlıların baş tanrısı Zeus için yapılmıştır.
Zeus heykeli, Atina'daki Parthenon Tapınağı için Athena heykelini yapan Phidias adlı ünlü heykeltraş yapmıştır. Tahta iskelet üzerine altın ve fildişi metal parçaların yerleştirilmesiyle yapılmıştır.
Zeus Tapınağının içinde bulunan heykel, tapınağa ancak sığabiliyordu, hatta oturur vaziyette tasvir edilen Zeus, ayağa kalksa tapınağın tavanı yıkılacakmış gibi duruyordu."[2] Heykel 12 m yüksekliğindeydi.[1] Sağ elinde zafer tanrıçası Nike'ı tutuyordu. Sol elindeyse üzerinde çeşitli metallerden kakmalar olan ve üzerinde kartal olan bir hükümdar asası vardı. Altın, abanoz, fildişinden yapılmış olan ve değerli taşlardan kakmaların bulunduğu Zeus'un oturduğu taht, heykelin kendisinden daha etkileyiciydi. Üzerinde, Yunan tanrılarının ve sfenks gibi mistik hayvanlar figürleri yer alıyordu. Heykelin derisi fildişinden, sakalı, saçları ve elbisesi altındandı. Karanlık bir koridordan geçilerek görülebildiği için, parlak fildişi, insanların gözünü alıyor ve derinden etkiliyordu.
Olimpiyat oyunları 391 yılında Theodosius I tarafından putperestlik olarak suçlanıp sona erdirilince, Zeus Tapınağı da kapatıldı. Dünyanın yedi harikası arasında saylan heykel, zengin Yunanlılar tarafından, yeni kurulan ve o zamanki adıyla Constantinople denen İstanbul'a taşınmıştır ve orada 462 yılındaki

Aspendos


Aspendos Antalya-Alanya karayolunda Serik i geçtikten sonra kuzeye dönülerek 4 Km'lik Aspendos yoluna girilir. Geçmişi İ.Ö.V. yüzyıla kadar uzanır. İ.S.II. yüzyılda yapılan tiyatrosu Selçuklular devrinde kervansaray olarak kullanılmış ve zaman zaman onarılmıştır. Sahnesi ile birlikte günümüze değin en iyi şekilde korunabilmiş nadir tiyatrolardandır. Tiyatro, bir kişiye 0.50 M oturma yeri hesabıyla 7 000 kişiliktir. Orkestra bölümü de ayrıca 500 izleyici alır. Günümüzde çeşitli konser, şenlik, festival ve yağlı güreşlerde kullanılmaktadır. Aspendos da diğer yapıların yanı sıra Agora, bazilika, Nymphaeum ve 15 Km uzunluğunda kemerli su yolları görülmeğe değer yapılardır.